banner32
banner33
banner31

Doç. Dr. Deniz Tansi Yazdı: KKTC Türk Dünyası’nın Doğu Akdeniz’de Parlayan Yıldızı

09 Nisan 2024 Salı 17:14
Doç. Dr. Deniz Tansi Yazdı:  KKTC Türk Dünyası’nın Doğu Akdeniz’de Parlayan Yıldızı

Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü, Bölüm Başkanı Doç. Dr. .Deniz Tansi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Dünyası’nın Doğu Akdeniz’de parlayan yıldızı olduğunu kaleme aldı.

Türk dünyasında yaşanan son gelişmeleri kaleme alan Doç. Dr. .Deniz Tansi, yazısında önemli bilgileri paylaşarak şu ifadelere yer verdi;

Kıbrıs Türkü’nün beka mücadelesi, 1878’de, anavatandan zorla kopartılmasıyla başlanan, İngiliz koloni idaresinin türlü manipülasyonlarıyla süren, 1950’lerde İngiltere’nin adayı terk etmesi kararının ardından, Londra Konferansı, Kıbrıs Cumhuriyeti, ortaklık devletinin 1963’te yıkılması, 1963-1974 arasında Rumlar’ın Yunanistan’la ortak olarak giriştiği Kıbrıs Türkü’ne karşı EOKA terör örgütü ile etnik temizlik politikası, 1958 Türk Mukavemet Teşkilatı, Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, Mutlu Barış Harekatı, KTFD, KKTC, Annan Planı ve bugüne kadar süren pek çok kilometre taşı ve anahtar kelime ile devam eden bir kronoloji ile anlaşılmaya çalışılabilir. Öte yandan Makarios, Grivas ve Sampson gibi kötülük simgeleriyle daha da iyi irdelenebilir. Bu konuda yazılan ve yazılacak daha pek çok eser, araştırma bulunmaktadır.

KKTC’nin yakın tarihinde, 2004 Annan Planı ve 2020’de sayın Ersin Tatar’ın cumhurbaşkanı seçilmesi, birbiri ile zıt ancak birbirini tamamlayan merhalelerdir. Şöyle ki, 2004 Nisan referandumunda, İsmet Paşa’nın deyimiyle, “neyin olmayacağı” görülmüştür. 1974’den beri, Türkiye, Kıbrıs’ta iki halkın egemen eşitliğine dayanan bir federasyon başlığı altında, 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin nam-ı diğer Toros olan, sayın cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın önderliğinde kurulmasını siyaseten desteklemiştir. Ancak yıllarca, Rum tarafı, üniter devlet başlığı altında, 1963’te yıktıkları, ortaklık devleti anayasasının günlerine ısrarla dönmeye çalışmış, Kıbrıs Türkü’nü ısrarla, “güçlendirilmiş azınlık” statüsünde ele almaya çalışmıştır. 1983’te bekanın yapılandırılmasının ilk adımı, Rauf Denktaş’ın liderliğinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)nin bağımsızlığı ilanıyla ortaya konulmuş, ancak konu yıllarca süren müzakereler ve oyalamacalarla, AB duvarına toslayacak bir tuzaklar ağıyla muhatap olmuştur.

Türkiye’nin 1995 Aralık ayında AB ile Gümrük Birliği, 1999’da adaylık statüsü, 2002’den itibaren AB ile tam üyelik için müzakere tarihi beklentisi, 2005 Temmuz Ek Protokol, 2005 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesi, 2006’da Ek Protokol’de, 2004 Annan Planı’na “hayır” demesine karşın, AB’ye tek taraflı tam üye olarak kabul edilen Rum Kesimi’ne, deniz ve hava limanlarının açılmaması üzerine, askıya alınan müzakere başlıkları, bir birikim meydana getirmiştir. Bu birikim, hem Türkiye, hem de KKTC’de belli bir olgunluk düzeyine ulaşmıştır.

O yüzden biraz önce, 2004 Annan Planı referandumu ve 2020’de Tatar’ın KKTC cumhurbaşkanı seçilmesinin, zıtlıklarla birlikte, bir bütün oluşturduğunu ifade ettim. Türkiye ve KKTC, 1974’den beri gelen süreçte, iyi niyetli, iki halkın egemen eşitliğine dayanan bir federasyon modelinin gerçekçi olmadığını, artık yeni bir miladın başlaması gerektiğini, özellikle 2017 Crans Montana görüşmelerinin ardındaki durumla, bu tutumu pekiştirmiştir.

Gelinen noktada, adada bağımsız iki devletin varlığı, fiili durumun resmileşmesi, Kıbrıs Türkü’nün kendi kaderini tayin hakkı ön plana gelmiş, 15 Temmuz 2016 sonrasında, Mavi Vatan, münhasır ekonomik alanlardaki rekabet, enerji denklemi, belirleyici anahtar sözcükler olarak belleklerde yer etmiştir.

Ancak KKTC’yi, sadece Türk dış politikasında, Doğu Akdeniz başlığı altında değerlendirmek, Kıbrıs Türkü ve KKTC’nin kendi siyasaları açısından, bekası, varlığı ve geleceği açısından haksız bir bakış açısı olur. Zira KKTC, bir başlık değil, hakikat ve Türk dünyası açısından Doğu Akdeniz’de parlayan bir yıldızdır. Azerbaycan’ın KKTC’ye bakışı, Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, KKTC cumhurbaşkanı ile görüşmeleri, KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’ndaki gözlemci üyeliği ve tam üyelik beklentisi, dar anlamıyla Doğu Akdeniz’den Hazar’a, geniş anlamıyla Afrika’dan Orta Asya steplerine uzanan Türk dünyası zemininde, önemli bir konumu ifade etmektedir.

Cumhurbaşkanı Tatar’ın, BM’de, genel sekreter Guterres ile son görüşmelerinde, KKTC’nin varlığı ve egemen eşitliğine rağmen bir müzakere masasının kurulamayacağı, iki devletli çözümden geri adım atılamayacağı yinelenmiş, vurgulanmıştır. Bu noktada, orta ve uzun vadede daha etkili hale gelecek Türk coğrafyası yüzeyinde konunun daha iyi anlaşılması gerekmektedir.

Güney Kıbrıs, pek çok terör örgütüne yataklık eden bir durumdadır. Bu hem Kıbrıs, hem Doğu Akdeniz, hem de Ortadoğu için, Türkiye ve Türk dünyası bağlamında, yaşamsal bir riski ortaya koymaktadır. Öte yandan enerji güzergahları çerçevesinde, 7 Ekim 2023’ten itibaren, Gazze’de Filistinliler’e yönelik etnik temizlik hareketinde, doğal gaz yatakları, enerji politikası, İsrail açısından, önemli bir stratejiyi belirtmektedir. ABD’nin Gazze’ye yönelik “yüzer liman” önerisinin altında, insani yardımlardan çok, bölgedeki enerji kaynaklarına “çökme” politikası yatmaktadır. Yunanistan’ın 2020’deki faaliyetleri anımsanırsa, farklı enerji paylaşım modelleri, Yunanistan, GKRY, İsrail üçlüsünün, ekonomi-güvenlik başlığındaki farklı formülleri, değindiğimiz konulara daha fazla açıklık getirebilir. Eğer plan başarılı olsa, 2016’dan itibaren Türkiye, Suriye haritasında, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarını gerçekleştirmeseydi, terör devletçiğinin Doğu Akdeniz’e çıkışı, Türkiye’nin Hatay toprakları ve KKTC’ye yönelik tehditler, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki terör işbirliği daha da pekişecekti. Bu hem PKK/PYD terörü, hem de ASALA, IŞİD ve diğer terör örgütleri için de geçerlidir. 2020’de Azerbaycan, Karabağ’daki Ermenistan işgalini Türkiye’nin işbirliği ile sona erdirene dek, Karabağ da PKK/PYD, ASALA ve bilumum terör örgütlerinin yatağı haline gelmişti. Buna Ermenistan’dan GKRY’ye uzanan fuhuş ve uyuşturucu tezgahlarını da eklersek, konu daha iyi çözümlenebilir.

Önümüzdeki dönemde anlaşılıyor ki, adada “çözüm” başlığı altında, farklı denemeler, türlü baskılar gündeme gelecektir. Türkiye’nin 2019’da Libya ile imzaladığı “deniz yetkilerinin sınırlandırılması anlaşması”nda görüldüğü üzere, Batı’nın gözü, buradaki enerji kaynaklarının çıkarılması, işlenmesi, ulaştırılması başlıklarındaki paylaşımdadır.

KKTC’nin ve Kıbrıs Türkü’nün bekası sadece adadaki varlığı ve geleceği çerçevesinde değil, Türk dünyasının varlığı, bekası bağlamında daha iyi anlaşılmalıdır. Bugün Gazze’de Filistinliler’e yönelik akibeti, zamanında Kıbrıs Türkü’ne yönelik gerçekleştirmeye çalışanlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, İngiliz başbakanı Lloyd George’un “Türkler uygarlığın kanser hücreleridir, Orta Asya’nın karanlıklarına atılmalıdır” sözünden hareket etmektedirler. Türk dünyasını yok etmenin başlangıcı KKTC’den geçmektedir. KKTC’yi tasfiye edecek bir bakış, Kıbrıs’tan Anadolu’ya, oradan Hazar’a ve Türkistan coğrafyasına uzanan bir yok etme stratejisi mirasını, kendi tarihlerinden devralmışlardır. Bu elbette ki mümkün olmayacaktır. Atatürk’ün yaktığı meşale, tüm mazlum uluslar için, Ergenekon’dan çıkışı sembolize etmektedir.

Bu yüzden KKTC’nin bekası Türkiye’nin, Türkiye’nin bekası Azerbaycan’ın, Azerbaycan’ın bekası tüm Türk dünyasının bekasıdır, bu karşılıklı beka stratejisidir.

Bayram hepimize kutlu olsun…

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.